Bir ülkede insana yapılan yatırımın temel öğesi olan öğretmenlik, bir meslek olmaktan ziyade, bir sanattır.
Öğretmenlik, gerçekten de herkesin yapamayacağı, çok büyük bir sabır ve özveri isteyen kutsal bir iştir. Öğretmenin öncelikle bunun bilincinde olması gerekmektedir. İyi bir öğretmenin dersleri, her zaman “öğrenci merkezli“ dir. Derslerini somut ve görsel örneklerle öğrencilerin görerek ve dokunarak öğrenmesi yoluyla işlemeye çalışır. İyi bir öğretmen derste “az fakat öz“ konuşmalı, buna karşılık öğrencilerini konuyla ilgili olarak konuşmaya teşvik etmelidir. Derste bir ilgi dağılımı gördüğü anda öğrencilerin ilgilerini toplamak için kişisel yetenekleri ile ¬(resim, müzik,spor veya günlük haberler) dersi tekrar ilgi çekici şekle getirebilmelidir. Öğretmen, öğrencilerini derse ne kadar çok bağlayabilirse, o kadar başarılı olur. İyi bir öğretmenin dersleri sıkıcı olmaz, tam tersine öğrenciler hep o öğretmenin gelmesini ve hep onunla ders yapmayı arzu ederler, onu görünce sevinirler.
Öğretmen hangi okul seviyesinde olursa olsun, çocuk ile çocuk, genç ile genç olmasını bilmelidir. Zaten öğretmenlikte bu en temel unsurdur. Öğretmen öğrenci münasebetlerinin en başında işte bu sevgi gelmektedir. Öğretmen öğrencisine kendisini sevdirmelidir. Bu sevgi her kapıyı kolaylıkla açabilen bir anahtardır. Bu öğretmen öğrenci sevgisini oluşturmak öğretmenin kişiliği ile de çok yakından ilgilidir. Öğretmen ve öğrenci arasındaki bu sevgi köprüsü sayesinde,öğretmen öğrencilerine öğretmek istediği herşeyi kolaylıkla öğretebilir. Öğretmenini seven bir öğrenci, öğretmenini memnun etmek için tüm ödevlerini yapar,gözü öğretmeninde dersi can kulağı ile takip eder. İşte iyi bir öğretmen öğrencileri ile arasındaki bu sevgi köprüsünü kurabilen öğretmendir.
Baskı, korkutma ve yapmacık bir sertlikle bu “sanat“ yapılamaz. Çünkü gereksiz baskı ve korkutma, günün birinde artık işe yaramaz hale gelir. Hatta böyle bir öğretmen, öğrencilerinin alay konusu haline bile gelebilir.Öğretmen,her şeyden önce adil davranışlarıyla, hareket ve konuşmalarıyla, giyim ve kuşamı ve hatta saçı sakalı ve ellerinin temizliği ile örnek bir insan olmalıdır. Her konuda kendini ve bilgisini geliştirmeli, yenilikleri ve dünyada olup bitenleri takip etmelidir. Nasıl ki tezgahında satacak malı olmayan bir satıcının hiç bir şey satması mümkün değilse, bilgisiz bir öğretmenin de bir şey öğretmesi düşünülemez. Derslerde yetersiz ve sorunlu öğrencilere her konuda yardımcı olmalı ve ev ziyaretleri yaparak böyle öğrencilerin sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Özellikle bu ziyaretler fakir, yoksul ve sorunlu ailelerin çocuklarına yönelik olursa öğretmenlerin desteği ile öğrencilere daha bir güç kazandıracaktır. Bu gibi okul dışı çalışmaları ancak öz verili ve iyi niyetli bir öğretmen hiç bir karşılık beklemeden yapabilir. Bu gibi davranışlar öğretmeni öğrencilerin yaşamları boyunca unutulmaz kılar. Herkesin geçmişinde iyi veya kötü olarak anımsadığı veya adını çoktan unuttuğu bir sürü öğretmeni vardır. Öğrenciler de unutamadıkları öğretmenlerini iyi veya kötü olarak anımsarlar. Öğretmenin öğrencilerini çok iyi tanıması öğretmenin işini çok kolaylaştırır. Bu noktada öğrencilerinin özel yeteneklerini (müzik, resim, spor ,el işleri) bularak onların bu yeteneklerini geliştirmeye yardımcı olmalıdır. Öğretmenler, özel yeteneklerini öğrencileri ile paylaşabilmeli, onlara ders dışı zamanlarda varsa, kendi yeteneklerini (resim, müzik, folklor dansları, güzel yazı, tiyatro, fotoğraf v.s) öğrencilerine öğretebilmelidir. Çünkü öğretmeninden bir müzik enstrümanı çalmasını öğrenen bir öğrenci öğretmenini yaşamı boyunca unutamaz. Onu saygı ve sevgiyle anar. Özellikle bu anlatılanlar ilköğretim okullarındaki öğretmen ve öğrenciler için çok önemlidir.
Sevgi, çok özel ve nadide bir çiçeğe her gün düzenli olarak verilen temiz ve berrak bir su gibidir. Günün birinde mutlaka çok güzel bir çiçek açarak herkesi kendine hayran bırakacağı gibi, evinden ve okulundan ölçülü bir sevgi gören çocuk da her şeyden önce kendisiyle ve herkesle barışık olarak, çevresinde sevilen ve sayılan bir insan olacaktır. Çiçeklerin susuz bırakılamayacağı gibi, öğrencilerin de bu sevgiden yoksun kalmaması gerekiyor. Bu noktada şunu da unutmayalım: Gereğinden fazla su verilen bir çiçeğin çok fazla su sebebiyle bozulması gibi, aşırı ve gereksiz bir sevgi de öğrencilerde yanlış etki yapabilir. Dolayısıyla fazla ve gereksiz sevgi de öğrenciler tarafından suistimal edilebilir. Bu yüzden öğretmenin sevgi ölçüsünü çok iyi ayarlaması lazımdır. Tarlaya ekilen bir tohumun yeşerip meyva vermesi için en az bir yıl lazım. Verilen bu sevginin de bize dönmesi için mutlaka bir zamana ihtiyacımız olacağına da inanmalıyız. Unutmayalım ki, toplumumuzda suç oranının artması, sevgisizlikten doğan ve gerçek bir sevgiyi bulamayan, toplumdan itilmiş ve dışlanmış insanların çevrelerine duydukları bir çeşit hıncın ve öfkenin sonucu olduğu da kanıtlanmıştır. İşte bu noktada iyi bir öğretmen bilgisinin yanında o sözünü ettiğimiz sevgiyi de öğrencilerine -eşit olarak- verebilmelidir. Öğretmenlik sanatının bence en ince noktası da budur.