ÖĞRENCİLERİN SEVGİSİNİ KAZANMA YOLLARI

Bir düşünelim: Hepimiz ilkokul 1. sınıf öğretmenimizi bize okuma yazma öğrettiği için hiç unutamayız. Bu noktada özellikle 1.sınıfları okutan bay veya bayan öğretmenlerimizi, aradan çok uzun bir zaman geçmesine rağmen, onları sevgi ve şefkat dolu oldukları, ve bize hep sevgi verdikleri için sevgiyle hatırlarız.

Öğretmenler de kendi kişilikleri, davranışları, konuşmaları ve dış görünüşleri ile öğrencilerine örnek olmalıdırlar.
Çünkü örnek bir öğretmen, bilgisinin yanında öğrencilerine sevgi verebilen, sınıfına sevgiyle girebilen bir öğretmendir. Iyi bir öğretmen kendi özel sorunlarını kesinlikle okuluna ve sınıfına getirmemelidir. Bu durum öğretmenin başarısını engelleyen en büyük unsurdur. Öğretmen öncelikle kendisi ile, daha sonra da çevresi ile barışık olmalıdır ki, derslerinde başarılı olsun. Bir insanın sevgisini kazanmak ne kadar zorsa, o insanın nefretini kazanmak çok daha kolaydır. Bir sınıfa ilk defa giren bir öğretmeni öğrenciler dikkatle izler, onun kişiliği hakkında bir fikir sahibi olmak isterler. İşte bu ilk karşılaşma öğretmen için çok önemlidir. İlk günden baskıcı ve çok disiplinli olduğunu vurgulamak ve kendini öğrencilerine olduğundan çok farklı bir kişilikte göstermek isteyen bir öğretmen yanlış bir yoldadır. Öğretmen bu konuda sınırını çok iyi bilmeli ona göre davranmalıdır. Öğrencilerimiz de hergün baktığımız aynalar gibidir. Aynaya nasıl bakıyorsak aynada kendimizi öyle görürüz. Öğretmenler için de bu böyledir. Öğrencilerimize sevgi ile bakarsak onlar da bize öyle bakarlar. Sevgi ile bakan, sevgi ile karşılık alır. Şu atasözünü hiç unutmayalım: “RÜZGAR EKEN, FIRTINA BİÇER“ Bu anlamda herkes ektiğini biçiyorsa biz de öğrencilerimize bilgimizin yanında sevgi aşılamalıyız. Eğer bir öğretmen, -yaşı ne olursa olsun- küçük öğrencileri ile bahçede sek sek oynayıp, maç yapabiliyorsa, onlarla omuz omuza horon çekebiliyorsa, onlarla çeşitli etkinlikler,geziler,korolar,sahne oyunları, yapabiliyorsa, o öğretmenin sevilmemesi için hiç bir sebep yok gibidir. Bunlar çok özveri isteyen çalışmalardır. Unutmayalım ki, öğretmenin görevi zil çalınca bitmez…
Bunun dışında, iyi bir öğretmen öğrencisine kötü not vermek veya onu sınıfta bırakmak yerine, ona çeşitli fırsat ve olanaklar vererek onun elinden tutmalı ve bu zor hayata atılmasına yardımcı olmalıdır. Bu demek değildir ki onlara geçer notu hediye edelim. Hayır ! Bu çeşit yaklaşımlar kesinlikle o anlamda değildir. Bundaki amaç, sorunlu öğrencileri başarabileceklerine inandırıp, geleceğe hazırlamak, topluma kazandırmak ve onları bu noktada bir çeşit motive etmektir. Asıl bize düşen de sorunlu öğrencileri düşebilecekleri yanlış yoldan kurtarmaktır. Yardım edilen sorunlu bir öğrencinin öğretmenini sevmemesi ve onu unutması, pek mümkün değildir. Sorunsuz öğrenci zaten kendini bir şekilde kurtarmış gibidir. Evinde, okulunda pek sorunu yoktur. Fakat evinden ve öğretmenlerinden hiç bir yardım ve destek görmeyen sorunlu bir öğrenci ne olacak? Ona kim yardım edecek? Elinden kim tutacak? Öğretmenler de “Bana ne“ derse sonu ne olacak? İşte bu durumda olan öğrencilerin geleceğini kazandırmak, onlara bu konuda yardımcı olmak, ancak ve ancak biz öğretmenlere düşmektedir. Onlara yardım elini uzatmamak, veya hiç ilgilenmemek onları kaderleri ile başbaşa bırakmak, öğretmenliğe yakışmaz. Böyle bir durum, her iyi niyetli bir öğretmenin vicdanını sızlatmalıdır. Sonuç olarak, sorunlu öğrencilere yardım etmek istiyorsak, ÖĞRETMEN – ÖĞRENCİ – VELİ işbirliği içersinde olmamız gerekiyor. Bu konuda veliler de bize yardımcı olmuyorsa, görev yine biz öğretmenlere düşüyor demektir.
Bunu ilke edinmiş bir öğretmen her zaman sevilir ve sayılır. Üzerine aldığı bu kutsal görevi de yerine getirmiş olur.

spacer

Leave a reply